Urfa'da geçirdiğimiz ilk günün ardından, sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yapıp, Göbeklitepe için yola çıkıyoruz. Göbeklitepe'ye gitmek için taksilerle anlaşmaktan başka çareniz yok şu anda malesef. Merkeze oldukça uzak, gidiş yarım saat kadar sürüyor. Biz bir şöförle, bizi Göbeklitepe'ye götürmesi, 30 dk-1 saat kadar bizi orada beklemesi ve tekrar merkeze bırakması konusunda 80 TL karşılığında anlaştık. Bence gidilen mesafeye göre fiyat oldukça uygun.
Göbeklitepe çevresine göre oldukça yüksek, adı gibi kocaman bir tepe. Merkezde hava ne kadar güzel olursa olsun, buradaki rüzgar insanı savurabilecek kadar şiddetli. Girişinde sizi yukarıda gördüğünüz tabela karşılıyor, buradan bölgeyle ilgili kısaca bilgi alabilirsiniz.
Göbeklitepe, dünyanın bilinen en eski tapınaklarına ev sahipliği yapıyor. Bu araştırmaları yürüten Alman Arkeolog Klaus Schmidt'in son açıklamalarına göre bu tapınaklar en eski olmasıyla birlikte bu zamana kadar bulunan en büyük tapınak ünvanına da sahipler. Alan gerçekten çok büyük, neredeyse küçük bir dağın tamamını kapsayacak şekilde.
Ortada bulunan 2 büyük dikilitaş ve çevresinde yer alan daire şeklinde dikilitaşların üstlerinde bir çok hayvan figürü kabartmaları mevcut. En dikkat çekenleri yukarıda gördüğünüz yaban domuzu kabartmaları.
Bu alanın Cilalı Taş devrinden bu yana bir şekilde kutsal sayılması da nesilden nesile aktarım olayını doğruluyor gibi. 1963 yılında farkedilen 1995 yılında kazılara başlanan alanın üst tarafında, yerel halk tarafından bolca ziyaret edilen bir de dilek ağacı mevcut.
Arkeoloji dünyasının en büyük keşiflerinden biri olan Göbeklitepe için elde ettiğimiz bilgiler şimdilik bu kadarla sınırlı. Henüz yerleşik hayata bile geçmemiş avcı-toplayıcı grubun önce tapınak inşa edip daha sonra yerleşik düzene geçmesi medeniyet tarihi için tabiki bir dönüm noktası olacaktır. Bu konuda arkeologların çalışmalarını bekleyip gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız benim için çok değerli. Yorumlarınız için teşekkürler...