25 Şubat 2013 Pazartesi

MACERA DOLU AMERIKA!

Yazının başlığına bakmayın siz. Henüz Amerika'da değilim :) Ama Nisan başlarında olacağım. Döndüğümde de bol bol yazı yazarım artık. Şu an yazacaklarım ise Amerika'ya gitmekten daha zor olan vize işlemleriyle ilgili. Ben başvurmadan önce internet ortamında doğru düzgün bir bilgi bulamadım açıkçası. O yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim ki benim gibi ne yapacağını bilemeyenler için yol gösterici olsun.


Efendim öncelikle size kendi durumumdan bahsedeyim. Daha önce 5 kere greencard'a başvurmuş fakat şansı yüzüne gülmemiş, bundan yaklaşık 5 yıl kadar önce evine hırsız girmiş ve pasaportu çalınmış bir insanım. Bunları okuyunca vizeye daha başvurmadan bile umutsuzluğa düşmüş olmamı anlamlı bulursunuz heralde. Amerika vizesi için başvurabileceğiniz 2 yer var. Biri Ankara Amerikan Büyükelçiliği, diğeri de İstanbul Amerikan Başkonsolosluğu. Ben İstanbul'da olduğum için tabiki konsolosluğa başvurdum. Öncelikle konsolosluğun sitesinden başvuru formunuzu doldurmanız gerekiyor. Formu bulabileceğiniz yer burası. Formu kesinlikle kendiniz doldurmalısınız. Daha sonra adımları takip ederek kredi kartıyla vize başvuru ücretinizi de yatırabilirsiniz. Formu doldurup vize ücretini yatırdıktan sonra size randevu saati ve gününü seçmeniz için bir sayfa açılacak, buradan istediğiniz tarih ve saati seçebilirsiniz. Olur da randevunuza gidemeyecek olursanız iptal ettirmeyi unutmayın.


Eğer siz de benim gibi bordrolu bir çalışansanız ve turist olarak gidiyorsanız başvuru formunuz ve pasaportunuzun yanında bu evraklara da sahip olmalısınız:

* Şirketinizin antetli kağıdına ve imzalı olarak, Amerika konsolosluğuna hitaben, işveren tarafından yazılmış, şirketteki görevinizi ve seyahat detaylarınızı belirten dilekçe,
* Şirketinizin imza sirküleri,
* Şirketinizin vergi levhası fotokopisi,
* Yeni tarihli faaliyet belgesi fotokopisi,
* Ticari sicil gazetesi fotokopisi,
* Sigorta işe giriş bildirgesi fotokopisi,
* Son 3 aya ait sigorta bildirgesi fotokopisi,
* Son 3 aylık bordro fotokopisi,
* Varsa gayrimenkul tapu fotokopileri,
* Banka hesap cüzdanınız,
* Otel ve uçak rezervasyonlarınız,
* Vize kurallarına uygun 2 adet fotoğraf
* Ve vize görevlisini, seyahatinizi sorunsuzca tamamlayacağınıza inandıracak evraklar.

Evet ben tüm evraklarımı hazırlayıp görüşmeye gittim. Fakat bu evrakların hiçbirisini istemediler benden. Sırada benden önde olan 3-4 kişiden otel ve uçak rezervasyonlarını, banka hesap işlemleri dökümlerini vs istediler fakat benden istemediler. Vize görevlisinin hayati bulduğu tek soru daha önce yurtdışına çıkıp çıkmadığımdı sanırım. Evet cevabını verince biraz daha detaylı sorular sordu. Benden önce görüşme yapan biri red cevabı aldı. Çünkü daha önce hiç yurtdışına çıkmamış ve Amerika'daki kız arkadaşının yanına gideceğini söylemişti. Vize görüşmesinde önemli olan vize memurunun sizin ülkenize geri dönüp dönmeyeceğinize inanması. Ve o kişinin dönmeyeceğinden şüphelendi sanırım ki kibarca reddetti. Daha önceden internetten okuduğum kadarıyla vize sonuçları hemen söylenmiyor, ups kargo ile pasaportunuz size ulaştığında öğrenebiliyormuşsunuz. Fakat o sistem artık değişmiş. Görüşmemden sonra vize memuru "Vizeniz onaylandı. İyi şanslar" dedi ve 1 gün sonra da pasaportum kargoya verilmişti. Önceden pasaportlar Ups kargo ile gönderiliyormuş, artık başvuru sırasında sizden PTT şubesi tercih etmenizi söylüyorlar. Bu nedenle benim pasaportum da 2 gün sonra Kadıköy PTT müdürlüğüne teslim edilmiş. Açıkçası evraklarınız tamsa ve vize memuru sizin geri döneceğinize ikna olduysa vize alamamanız için hiçbir neden yok gibi görünüyor.


Umarım bu yazı vize başvuru öncesinde olanlar için faydalı olur. Ben vizemi aldım şimdilik beklemedeyim. Darısı sıradakilere :)

24 Şubat 2013 Pazar

KADIKÖY MODA

Kadıköy nasıl Anadolu yakasının merkeziyse Moda da Kadıköy'ün gözbebeği. Bugün yazdan kalma bir gün vardı İstanbul'da. Biz de bu fırsatı kaçırmayıp kendimizi dışarı attık hemen. Kadıköylüler için kaçıp gidilebilecek en yakın yere gittik Moda'ya. İlk önce Moda iskelesinde harika bir kahvaltı yaptık. Açık büfe kahvaltı fiyatı 30 TL ve açık büfe gerçekten tatmin edici. Bir çok restaurantta açık büfe kahvaltıya verdiğiniz paraya değmez fakat burada değiyor.


Kahvaltıdan sonra denize karşı çayımızı da içip yürüyüşe başlıyoruz. Saatler ilerledikçe sahil, yürüyüş yolu da gitgide kalabalıklaşmaya başlıyor. Fenerbahçe'nin maçı da olduğu için çevre, Fenerbahçe formalı insanlarla dolu. Yürüyüş yapanlar, köpeğini gezdirenler, bisiklete binenler, çocuklarıyla top aynayanlar... Yürüyüş yolu yanındaki çimenlik alan kazılmış beton yollar yapılmış, ve yanlış hatırlamıyorsam Büyükşehir Belediyesi ile Kadıköy Belediyesi davalık olmuştu. Son duyumlarıma göre Kadıköy Belediyesi davayı kazanmış fakat düzenleme de yarım kalmış. Kadıköy belediyesinin yürüyüş yolu çevresini yeniden yeşillendireceğine ve biz Modaseverlere çimenlere yayılma keyfini yeniden yaşatacağına inanıyorum :) 




Birkaç saatlik uzun ve huzur dolu bir yürüyüşten sonra çay kahve molası verdik, Bomonti Cafe'ye çıktık. Bomonti Cafe'ye çıktık diyorum çünkü cafe yürüyüş yolunun üst kısmında kalıyor. Genelde tıklım tıklım ve yer bulmak zor oluyor fakat deniz kenarında olmasa da boş yer bulabildik ve çay kahve içerken tavla oynadık. Merak edenler vardır belki tavlaya hızlı başladım fakat sonuç 5-2, evet yenildim :) Öğleden sonra hava soğumaya başlayınca kalkıp yoğurtçu parkına doğru yürüdük. Maça gelen yüzlerce Fenerbahçe taraftarı arasından geçip evimizin yolunu tuttuk...


Fotoğrafta gördüğünüz geminin adı Helon ve içinde fotoğraf sergisi vardı. Fakat eve dönmek zorunda olduğumuz için uğrayamadık. Merak edenler, ziyaret etmek isteyenler Moda'dan yoğurtçu parkına çıkan parkurda gidip görebilirler.


Harika bir pazar günü daha böyle geçti. İstanbul'da yaşayıp da haftasonu nereye gitsek diye düşünenlere iyi bir alternatif Moda... Gidip görmeyen kalmasın :)

15 Şubat 2013 Cuma

İRAN

Merhaba. Buraya uzun zamandır, gerekli ilgiyi gösteremediğimin farkındayım fakat iki blogu aynı anda idare etmek kolay iş değil. Hangi iki blog diye sorarsanız eğer diğeri bu. Bugün kendi yazılarımdan birini değil ama yakın arkadaşlarımdan Deniz Gülen'in bir yazısını paylaşacağım, onun fotoğrafları ve onun görüşüyle. İşte size haberci gözünden İran...

" Uçağımız Tahran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanı'na indiğinde merakımız yerini heyecana bıraktı. Yıllarca bize hep farklı şekilde tanıtılan bir ülkeye ayak basacaktık az sonra. Evet İran İslam Cumhuriyetiydi ziyaret mekanımız. Uçaktan indik, pasaport kontrolü ve sonrasında başkent Tahran'dayız. İlk izlenim önemlidir ya herkes için, önyargılarımızı kenara bırakıp şehrin akışına bıraktık kendimizi. Tahran'da trafik inanılmaz. Benzin sudan ucuz olunca araç sayısı almış başını gitmiş. İstanbul trafiğine katlanamayanlar burayı görseler sözlerini geri alırlardı. Kuralsızlığın kural olduğu bir yer burası. Tampon tampona giden araçlar, yayaları hiç umursamayan sürücüler. Karşıdan karşıya geçmenin bile mücadele gerektirdiği bir trafiğin tam ortasındaydık açıkçası. Eğer İran'a özellikle Tahran'a gelecekseniz araç kiralamayı bir kez daha düşünün. Bu trafikte saçlarınızı yolabilirsiniz. Onca karmaşaya rağmen trafikte kavga gürültü yok. Kimse kimseye bulaşmıyor, sesini yükseltmiyor. 


Geniş bir metro ağı var Tahran'da. Kilometrelerce uzunluktaki metro hattının inşaası devam ediyor. Yakın zamanda havaalanından şehir merkezine de seferler eklenecekmiş. 

Dünyaya kapalı bir ülke İran. Ambargoların altında yaşam mücadelesi veriyorlar. Bu onları yıldırmamış aksine hırslandırmış. Yerli üretim had safhada. Otomobillerini, uçaklarını, telefonlarını, binalarını, yollarını hep kendileri yapıyorlar. Upuzun tüneller, çift katlı otoyollar hep İranlı mühendis ve işçilerin elinden çıkmış.

Tahmin edersiniz ki ülkeye şeriat hakim. İslam devrimi sonrası kadınların mutlaka ama mutlaka başlarını örtmeleri gerekiyor. Kara çarşaf ya da burka giymiyorlar. Yaşı daha büyük olan kesin daha radikal haliyle, çarşaf kullanıyorlar hala fakat kendilerini modern gören İranlı kadınlar başörtüsünü zorunluluk da olsa sadece süs eşyası olarak kullanıyorlar. Acem kızlarının güzelliği dillere destandır, buna birebir şahit oluyorsunuz Tahran'da. Kadınlı erkekli gruplar sokaklarda rahatça birlikte gezebiliyorlar.

Türk Lirası İran Rial'i karşısında iki kat daha değerli. O nedenle alışverişte birçok ürün ucuza geliyor. Bol bol alışveriş yapma imkanı yaratmalısınız.

Tahran gerçekten çok büyük bir kent. Özellikle dini mekanlar gezilmesi gereken yerlerden. Dini rehber İmam Humeyni'nin evi, Şah Rıza'nın sarayı ve nice mekan ziyaretçi akınına uğruyor. İran'da nereyi gezerseniz gezin, nereye giderseniz gidin, dini değerlere saygılı olmayı ve sabretmeyi sakın unutmayın..."