22 Ağustos 2013 Perşembe

AMERİKA - LOS ANGELES - UNIVERSAL STÜDYOLARI

En son peşimize takılan evsizden kurtulup otelimize dönmüştük Los Angelesta. Los Angeles'a ancak 1 gece ayırabildik biz gezimizde ve bu nedenle sabah erkenden uyanıp Universal Stüdyolarına gitmeye karar verdik. Stüdyo sabah 09:30'da açılıyor ve 17:00'de kapanıyor, bizim zaten uçağımız 17:00'de olduğu için mümkün olduğunda hızlı ve tadını çıkara çıkara gezmeliydik. Fazla vaktimiz olmadığı için biz otelden taksi ile gittik fakat otel görevlisinin söylediğine göre biraz aktarma yapmayı göze alırsanız metro vs ile de gidilebiliyor. Stüdyo ve içindeki bütün etkinliklerde geçerli günlük kullanım kartı kişibaşı 120$. İlk bakışta göze biraz pahalı gelebilir fakat emin olun kesinlikle pişman olmayacaksınız. Öncelikle kartınızı alıp içeri girdikten sonra sizi tabiki de kırmızı halı ve Universal Stüdyoları küresi karşılıyor :)
Her ziyaretçinin yaptığı gibi burada fotoğraf çekilme faslını geçtikten sonra ilerlemeli ve tur otobüsünün hareket ettiği yere gitmelisiniz. Tur otobüsü her yarım saatte bir hareket ediyor ve sizi bu kocaman alanın içindeki stüdyolarda gezdiriyor. Yaya olarak gezmek yasak çünkü içeride hala çekimleri devam eden birkaç dizi var. O dönem bazı sahnelerinin çekildiği Desperate Housewives vardı, neyseki hiç ilgimi çekmiyor. Yoksa sanırım otobüsten atlar sete dalardım :) Tur otobüsüyle giderken tipik Amerikan filmi setleriyle, bir animasyon film seti ve bir uçak kazası seti görüyorsunuz. Uçak kazası seti gerçekten etkileyiciydi.
Bu da meşhur Jaws filminden bir sahne :)
                            
Tur otobüsüyle yaptığınız mini tur bittikten sonra roller coasterların olduğu tema parkına geçiyorsunuz. Orada aynı zamanda yemek ve tuvalet ihtiyaçlarınızı da karşılayabilirsiniz. Tema parkında Transformers, Jurassic Park, Revenge of the Mummy ve The Simpsons roller coasterları mevcut. Hepsi gerçekten oldukça heyecan verici. Ben en çok Mummy'i beğenirken Ceyhun normal olarak Transformers'ı beğendi :) Bunlardan ayrı olarak bir de her saat önünde upuzun bir kuyruk olan Shrek 4D mevcut. Bildiğimiz Shrek filminin 4D'si, kocaman bir sinema salonu. Hepsini anlatmayayım size kalsın ama Shrek 4D'ye girerseniz eğer bacaklarınızı altınıza toplamayın, normal oturun ki örümcekleri hissedebilesiniz :) Bunlardan ayrı olarak tahmin edersiniz ki her yer dekor. Fransız sokakları, aşk çeşmeleri. Hepsinde fotoğraf çekilmeyi unutmayın çünkü dekor harika :)
Gerekli yerlerde gerekli fotoğrafları da çekildikten sonra bazı Hollywood filmlerinde yer alan hayvanların gösterisini izleyebilirsiniz. Şahinden tavuğa, köpeklerden farelere her çeşit hayvan mevcut. Eğlenceli bir gösteri, vaktiniz olursa onu da izleyebilirsiniz. Stüdyonun en görkemli showu tabiki de Waterworld. 1995 yılında çekilmiş filmin birebir canlandırması bu show. Korsanlar, düşen uçaklar, patlamalar, botlar her şey var bu showda. Her zaman olmuyor bu show, yanlış hatırlamıyorsam 2 yada 4 saatte bir yapılıyor, dekoru eski haline getirmek ve hazırlanmak için zamana ihtiyaç olduğundan. Biz uçağı kaçırma pahasına da olsa gösteri saatini bekledik ve izledik. Oraya kadar gitmişken izlemeden dönülmemesi gereken en önemli gösteriymiş zaten, izleyince anladık...
Waterworld de böyle. Stüdyolarda bunlar haricinde gezmeniz gereken en son yer ise Korku evi. Bildiğiniz, tipik korku tünellerinden çok farklı. Bunda gerçekten çok korkuyorsunuz. Yürüyerek geziyorsunuz içerde. Ve içerde küçük canlı Chucky'ler mevcut elinize kolunuza yapışan. Aynı zamanda karanlıkta yürüyerek gezdiğiniz için, içeriyi gezen insanlarla çarpışıp ayrıca bir korkmanız da mümkün. Ceyhun arkamızdan gelenlerle çarpışıp onların ve benim ödümü patlatmıştı :) Bu tünelin özelliği içeridekilerin maket değil insan olması :) Biz korku tünelini de gezdikten sonra 6 saat içinde tüm alanı gezmiş bulunuyorduk ve uçağımıza 2 saat kaldığı için hemen otele dönüp oradan da havaalanına geçtik.Böylece Amerika gezimiz de sonlanmış oldu. Ama üzülüyor muyuz? Tabiki hayır. Peki neden? Çünkü sırada İtalya gezimiz vardı :) İtalya gezisi de bize tamamen sürpriz bir gezi. Garanti bankasının düzenlediği bir yarışmada Instagram 1.si olmam nedeniyle gitmeye hak kazandık. Detayları merak edenler bir sonraki yazımı beklemek zorunda kalacaklar. En kısa sürede görüşmek üzere :)

18 Ağustos 2013 Pazar

AMERİKA - LOS ANGELES

Evet Las Vegas'tan sonra nihayet Los Angeles'dayız. İspanyolca anlamı "Melekler" olan şehir. Diyebilirim ki gezdiğimiz onca şehir arasında İstanbul'a en çok benzeyen şehir bana göre. Uçaktan indikten hemen sonra taksiye atlayıp otelimizin yolunu tuttuk. New yorktan sonra benim ayarladığım her otelden korkar oldum :) Neyseki kavgayı edeceksek en baştan edelim de sonradan huzursuzluk çıkmasın diyerekten internetten bakıp teyit etmiştim otelin tuvalet ve banyo durumunu :) Akşam saatlerinde otelimize vardık, içeri girer girmez İşte bu demiştim, aşağıdaki fotoğrafa bakınca bunu dememek mümkün değil.
Yukarıya, odamıza çıkınca bu görünümden eser kalmadı tabii, otelin lobisi müthiş, odalar vasat. Genel olarak kalitesiz mobilyalar, ince ses geçiren duvarlar vs. Neyseki ve malesef ki Los Angeles için sadece 1 gece ayırabilmiştik. Bu nedenle eşyalarımızı odaya bırakıp, üstümüzü değiştirip akşam hava kararırken Hollywood Walk of Fame'e doğru yola çıktık. Kaldığımız otel metroya çok yakın olduğu için metroyla gitmeyi tercih ettik. Girişte metro için bilet aldık fakat bilet okutmamız gereken turnikeler ardına kadar açıktı ve kimse bilet okutmuyordu. Biz de ne olduğunu anlayamayıp bilet okutmadan geçtik. Yaklaşık 9 yada 10 durak sonra metrodan indik. Bu arada belirtmem gerekiyor ki metronun hali gerçekten içler acısı. Her yer çok pis, ortalık acayip kokuyor ve gerçekten kendinizi hiç güvende hissetmiyorsunuz. Onu da ben şuna bağlıyorum: bizim ülkemizde metro Levent, Osmanbey gibi gelir düzeyi yüksek olan kesimin yaşadığı yerlerden geçerken Amerikada durum tam tersi. Belki  de bu nedenle metrolarda bu kadar çok suç işleniyor bilemiyorum. Ünlüler kaldırımı denen yer, sanki öylece bırakılsa hiçbir şey olmazmış da sırf oraya da insanlar gelsin diye orası tercih edilmiş gibi. Her yerde evsizler var, mütemadiyen kavgalar çıkıyor ve tek bir polis bile görmedik malesef. Yine de gidip görülmeli tabii. 

Meşhur Kodak tiyatrosu artık Dolby oldu biliyorsunuz :( Önünde, Starların el ve ayak izlerinin bulunduğu Çin tiyatrosu da bu...
Ve bunlar da bazı sevdiğimiz ünlülerin izleri...

Los Angeles'ın bu kısmı bu kadar. Belirtmem gereken bir şey var ki buralarda gezinirken kesinlikle dikkatli olun. Çok geç saatlere kalmayın. Biz dönüş yoluna geçtiğimizde otelimize kadar bir evsiz tarafından takip edildik. Çıkarken otel görevlisi de çok geç saatlere kalmamamızı tembihlemişti. Nedenini gidince zaten anladık :) Bir gün sonra Hollywood Universal Stüdyolarına gitmek üzere otelimize döndük fakat onu tabiki de ayrı bir yazı olarak yazacağım. Diyebilirim ki hayatımda en çok eğlendiğim gündü o gün. Nedenini bir sonraki yazıda siz de öğrenebileceksiniz :)

17 Ağustos 2013 Cumartesi

AMERİKA - LAS VEGAS

New york'tan ayrılıp Las Vegas'a geçmek sanıyorum herkes için biraz zor ve isteksiz olurdu :) Benim için de öyle oldu. 8 günlük Amerika gezimizde mecburiyetten gittiğimiz tek şehir Las Vegas. Nedenini merak edenlere cevabım NAB. NAB show her sene Nisan ayının başlarında Las Vegasta düzenlenen bir broadcast fuarı. Bizim de işimizle alakalı olduğu için ziyaret ettiğimiz bir fuar. Anlayacağınız Las Vegasa uğramamızın başlıca nedeni bu. Gündüzleri fuara gidip geceleri gezmek için bence yeterince güzel bir neden :)
Las Vegasla ilgili harika fotoğrafların ve videolarım vardı. Fakat fotoğraf makinamı her zaman yanımda taşıyamadığım için özellikle Las Vegas fotoğraflarını telefonumla çekmiştim ve telefonum çalındı biliyorsunuz ki. O konuya da geleceğim fakat belirtmek istedim ki şu andan sonra paylaşacağım bazı fotoğraflar bana ait olmayacak :( Öncelikle biraz genel bilgi vereyim. Biz Las Vegasta Circus Circus otelde kaldık. Evet ben ki özellikle palyaçolardan ve yüzü boyalı olan bir çok şeyden korkarım, sirk konseptli bir otelde kaldık. Las Vegastaki otellerin hepsinin bir konsepti var. Antik mısır konsepti, Roma, Fransa gibi. Genel olarak konaklama çok ucuz, çünkü normal olarak paranızı casinoda harcamanızı öngörüyorlar :)

Açıkçası Las Vegasta gezebileceğiniz pek bir yer yok zaten insanların çoğu otellerinden de dışarı çıkmıyorlar. Mutlaka görmeniz gereken yerlerin başında Stratosphere geliyor. Aynı zamanda otel, casino ve eğlence mekanı olan Stratosphere 350 metre uzunluğunda ve en üstünde harika roller coasterlar var :) Ve evet tabiki de bindik :))
Bu gördüğünüz upuzuuuuuun kulenin üstünde 3 farklı roller coaster var efendim. Birincisi tekli kabinler halinde sizi kulenin dış tarafına çıkarıp döndürüyor. İkincisi kulenin en üstünde sizi aniden yukarıya doğru fırlatıp tekrara aşağı indiriyor. Ve evet üçüncüsü ve bence en korkutucusu, sizi tam bir roller coaster kabinine bindirip hızlıca kuleden dışarıya sürüp orada aşağıya doğru çevirip bırakıyor. Biz üçüncüsünü tercih ettik. Bizim için daha çok "eğlenceli" iken bir sıra önümüzde oturan Alman arkadaşın ettiği küfürlerden anladık ki bazıları için gerçekten korkunç :) Bütün bunları 350 metre yükseklikte yaptığını düşününce pek de küçümsememek gerekiyor bence :))


Bu arada yanlış hatırlamıyorsam Stratosphere'e giriş ve 1 adet roller coaster kuponu 240 TL idi. Yaşadığınız heyecana kesinlikle değer, gittiğinizde denemeden dönmemeniz gereken şeylerden... Las Vegasta Stratosphere'in de bulunduğu Strip denen caddede yer alan bahsettiğim konsept otellerin çevrelerinde de gösteriler yapılıyor. Su şovları, konsepte uygun Titanic canlandırması vs gibi. Buraları da en fazla 1 gün içinde gezip bitireceğinizi düşünürsek Las Vegasta gidebileceğiniz tek bir yer kalıyor. O da eski şehir merkezi yani Downtown. Burası gerçekten Las Vegas denince aklınıza gelebilecek yer. İstiklal caddesine benzer, üstü kapalı ve ışık gösterilerinin yapıldığı, sağlı sollu casinolarla çevrili, caddenin 4 tarafında kurulu sahnelerde aynı anda 4 farklı konserin verildiği bir yer. Biz gittiğimizde oturduğumuz barın hemen yanından fake Elvis Presley konseri vardı, oldukça eğlendik :)

Bu blogda ilk defa şimdi bir de video paylaşacağım. Tabiki de Elvis konserinden :))
                            
Yukarıda bahsettiğim gibi sokağın üstü kapalı ve gecenin ilerleyen saatlerinde kalabalık arttığında sahneyi herkes görebilsin diye sahne tavana yansıtılıyor ve gerçekten harika bir görüntü oluşuyor. Bunun için de çok tadımlık bir videom var :)
                            
Evet biz henüz bu eğlenceye başlamadan önce, öğlen saatlerinde telefonum çalındı. Çöle bile yağmur yağdıran benim kötü şansım ki Las Vegasa geldiğimiz ilk gün deli gibi yağmur yağıyordu, bunca insanın içinde biri gelip ceketimin cebindeki telefonu çaldı evet :( Farkeder farketmez önce girip çıktığımız her yere geri dönüp baktık. Filmlerde gördüğümüz casino güvenlik odalarına bile girip casino güvenlik görevlileriyle konuştuk. Bulunmuş yaklaşık 10 kadar Iphone gördük fakat hiçbiri benimki değildi :( Özellikle bu sokakta sürekli gezen devriye polisler var. Gezdiğimiz yerlerde bulunmadığını öğrenince hemen onlara başvurduk, sağolsunlar beklediğimizden çok yardımcı oldular fakat hiçbir bulunma haberi olmadığını belirttiler. Aynı zamanda polis geçen hafta kendi telefonunun da çalındığından bahsederek kibarca boşuna beklemememizi anlatmaya çalıştı. Çalınan şirket telefonum olduğu için hemen şirketime haber verdim ve polise zabıt tutturmam gerektiğini söylediler. Sokak devriyesine bunu ilettiğimizde zabıt tutturabileceğiniz merkez saat 17:00'de kapanıyor ancak yarın gidebilirsiniz dedi. Bir polis merkezinin saat 17:00'de kapanması bize ne kadar garip gelse de mecburen bir gün sonrasını bekledik :)
Bu fotoğraf gerçekten de Las Vegasta polis merkezinde mahsur kalışımızın fotoğrafı. Bizi merkeze getiren Meksikalı şöför yolu bilmeyip bizi yaklaşık 1 saat gezdirince taksiden inip ödemesini yaptık. Yani beklemesini söylemedik. Merkezde işlemlerimizi bitirip dışarı çıktığımızda karşıdaki itfaiye merkezinde çalışan birinden öğrendik ki Las Vegasta taksi bulmanın en zor olduğu yerdeymişiz. Yaklaşık yarım saat otostop çekmeye çalıştıktan sonra şans eseri önünde beklediğimiz polis merkezinin şerifi bize acıyıp bizi merkeze götürmeye karar verdi. Ona hala minnettarız. Çok yaşa büyük SHERIFF :)) Las Vegas maceramızda burada sonlandı ve bakalım yolculuk nereye :)

11 Ağustos 2013 Pazar

AMERİKA - NEW YORK - CENTRAL PARK

Bir önceki yazımda, ki o da burada, Madame Tussauds'dan çıkıp Las Vegas yolunu tuttuğumuzu yazmıştım, bayağı zaman atlamışım :) Çünkü Las Vegas'tan önce, ki uçağımız saat 15:00'deydi, Central Parkı görmeliydik. Sabah 9 gibi tuvaleti banyosu ortak olan fakat şehrin en işlek bölgesinde olan otelimizden ayrılıp yürüyerek Central parka geldik :) 
Aslında güney kapısından girmemiz gerekirken yine benim içgüdülerim sayesinde birazcık kaybolup doğu kapısından girdik parka. Hep duyar ve izlerdim fakat ancak görünce inandım büyüklüğüne. Parkın içine doğru 20-30 adım attıktan sonra ne şehrin gürültüsü kalıyor ne de stresi.
İlk baştaki resimde de görebileceğiniz üzere park gerçekten çok büyük. Öyle ki içinde, hayvanat bahçesi, göl, futbol sahası, müze bile var :) Biz hayvanat bahçesine gitmedik fakat müzeye uğradık. Parktaki müze bile bizim en büyük müzelerimizden daha büyük. Yüzlerce fotoğraf vardı size müzeyi tanıtabileceğim, anlatabileceğim. Fakat telefonum Las Vegasta çalındığı için fotoğraflar da uçtuuu gitti :( Bu durumda bolca kullanılan bir söz vardır, ne demişler müze fotoğrafı yoksa göl fotoğrafı var dostum. İşte parkın içindeki su gösterilerinin de yapıldığı devasa göl...
Genelde çok şanslıyımdır, öyle ki her gezide başıma bir şey gelir, ya düşer şaşarım ya bir şeylerim çalınır. Belki bunlar çok normal şeyler de benim bunu şans saymam anormal, bilemiyorum. Anormalliğim konusunda çekincelerim var. Konu zaten şu an benim anormalliğim değil. Konu uçağımıza birkaç saat kala ziyaret etmek istediğimiz Central Park'a gittiğimizde Kalp Sağlığı için düzenlenen bir koşunun tam ortasında kalışımız. Bilemiyorum belki de Böbrek sağlığıdır. Parkın içinde gezinirken kocaman bir plastik böbreğin içinden geçtiğimize yemin edebilirim. Neyseki çabucak süzülüp dışarı atıldık. Bu deli gibi atan kalplerin ve içip içip süzen böbreklerin arasından karşıya geçmek için de yaklaşık 10 dk kadar bekledik.
Bir ara koşanların arasına dalıp bir süre onlarla koşup sonra kendimizi karşı tarafa atmayı planlamadım değil fakat Ceyhun tarafından engellendim :) Sonuç olarak bir şekilde karşı tarafa geçmeyi başardığımızda gerçekten booolca duyduğumuz tatlı sincapları gördük çevrede.
Gördüğünüz gibi yukarıdaki fotoğrafı doğru düzgün çekmeyi becerebilseydim belki de şu an kendime bir sincap çiftliği kurmuş olurdum. Şapşal resmen flüt çalıyor gibi görünüyor fotoğrafta. Yada benim hayalgücüm kendini aştı artık :) Bilemiyorum bence fareli köyün sincabı olabilir.
Sincapları bir kenara bırakıp, aslında baya kaçıp gittiler bizden, gezmeye devam ediyoruz. Gölün çevresinde bir tur atıp kuşların cıvıltısını dinleyip huzuru hissettik. Bu arada söylendiği gibi bence de geceleri tehlikeli olacaktır park. Park o kadar büyük ki gündüz bile bazen yapayalnız olduğunuzu hissediyorsunuz parkta. Biz neyseki fotoğrafımızı çektirecek birilerini bulduk :))
Central Parkı görülmedik pek bir yeri kalmayana dek gezip, 1 $'lık elmamızla da karnımızı doyurup :) uçak için yola koyulduk. Bu sefer kesin gidiyoruz Las Vegas'a, bir önceki yazımdaki gibi ay şunu unutmuşum deyip geri dönmeyeceğim. Yani bir sonraki yazı Las Vegas... Kimilerinin deyimine göre günah başkenti Las Vegas'ta görüşmek üzere...