31 Ocak 2014 Cuma

AMSTERDAM - KANALLAR

Dam Meydanı hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra 1 saat sürecek olan kanal turuna çıkmaya ne dersiniz? Biz Dam Meydanında gezdikten, şehre biraz olsun alıştıktan sonra ilk olarak bunu yaptık.
Öncelikle Amsterdamı gezmenin en güzel yolu kanal turları. Tur düzenleyen bir çok firma var fakat biz Merkez İstasyonunun hemen karşısından Holland International isimli firmayla yaptık turumuzu. Kanal turu boyunca kanallar ve Amsterdam hakkında sesli anlatımla bilgiler de veriliyor. Fiyatı da yanlış hatırlamıyorsam 8 yada 10 Euro idi. 
Yolculuğunuza, bir süre sonra Amsterdam kanalllarında çokça görmeye alışacağınız kuğular da eşlik edebilir zaman zaman...
Kanal turu boyunca fotoğraftaki gibi bir çok yüzen hostel ile karşılabilirsiniz. Dilerseniz konaklama seçiminizi bu yönde de kullanabilirsiniz.
Kanallarda gezerken şehrin kalabalığından uzak, gerçek yaşam alanlarına da şahitlik ediyorsunuz.
Güzel, huzur dolu zamanlar geçirdik biz kanal turunda. Aynı zamanda bol bol da bilgi aldık kanalların isimleri ve yapılışlarıyla ilgili...
Amsterdama gittiğinizde yapılacaklar listesinde ilk 2'de yer alan Dam Square ve Kanal turlarını tamamladık bile. Sırada olmazsa olmaz Van Gogh müzesi var. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...

26 Ocak 2014 Pazar

AMSTERDAM - DAM SQUARE

O kadar uzun zaman geçti ki üstünden şimdi yazmaya başlayınca utandım gerçekten. Bundan sonraki gezilerimi günü gününe yazmaya karar verdim artık. Çoğu planımı uygulayamadığım gibi bunu da uygulamayacak mıyım bilmiyorum ama gezinin üstünden uzun bir zaman geçince yazmak gerçekten çok zor oluyor. Ama bir yerden başlamak lazım değil mi? Geçtiğimiz Eylül ayında 1 haftalığına Amsterdam'a gittik ve bu yazıda orada neler yaptığımızı anlatacağım. Çoğunuz o küçücük şehirde ne yaptınız ki 1 hafta boyunca diye düşüüyorsunuzdur fakat bizim ki hem ticaret hem ziyaretti :) Öncelikle otel seçimimizi son dakikaya kaldığımız için fazla irdeleyemedik. Dam Square'e bakan küçük bir otelde konakladık. Dam Meydanı, 13. yüzyılda inşa edilmiş zaman zaman çeşitli gösterilerin düzenlendiği sokak sanatçılarının toplanma alanı. Aynı zamanda ünlü balmumu heykel müzesi Madame Tussaud'da bu meydanda.
Biz daha önce New York'da gezdiğimiz için müzeyi yeniden gezme gereksinimi duymadık. Meydanın dört bir yanında tramvay durakları var ve bu duraklardan havaalanı da dahil olmak üzere Amsterdam'ın istediğiniz bölgesine gidebiliyorsunuz. Tramvay bileti de yaklaşık 5 Euro idi biz gittiğimizde.
Meydanda ziyaret edilecek en önemli bina Royal Palace. 17. yüzyılda belediye binası olarak inşa edilmiş ve o dönemde Avrupadaki en büyük ve kalıcı bina imiş. Kraliyet ailesi artık burada yaşamasa da önemli sergi ve organizasyonlar da ziyarete açık halde oluyor. Biz gittiğimizde bir tütün fabrikasıyla ilgili sergi vardı o sayede gezme fırsatı bulduk. 
Dam Meydanı Amsterdam'ın en çok turist barındıran yeri olduğu için tabiki aktiviteler de turistlere yönelik. Dilerseniz meydanda size küçük bir şehir turu attırmak için bekleyen at arabalarıyla da anlaşabilirsiniz.
Meydanda yer alan bir başka şey de beyaz bir sütun üstünde heykeller bulunan Ulusal Anıt. 1956 yılında meydana yerleştirilen bu anıt 2. dünya savaşında hayatını kaybedenler için yapılmış. 
 
Dam Meydanı kısaca böyle. Tabii her daim insanları başlarına toplamayı bilen sokak sanatçılarını da unutmamak lazım. Her gün aynı saatte ateş gösterileri yapan bu adam gibi...
7/24 insan kaynayan Amsterdam'ın en ünlü mekanı Dam Meydanında durum böyle. Amsterdam yazılarını birkaç parça halinde yazmaya karar verdim. Bu nedenle bir sonraki yazı Amsterdam Kanalları ile ilgili olacak. Merak edenleri bir sonraki yazıya beklerim. Mutlu günler...

1 Ocak 2014 Çarşamba

MİDİLLİ ADASI

Çok uzuuuuuun bir ara verdiğimin farkındayım evet. Fakat zaman zaman seyahat yazıları yazmaktan sıkılabiliyorum ve bu yazılar bir çırpıda yazılan yazılar olmadığı için erteledikçe erteleyebiliyorum. Öyle ki bir yıl oldu yazmayalı :)) Bu espriyi bu sene kimseye yapamamıştım yapayım dedim. Mutlu seneler bu arada :) En son Cunda adasına gitmiştik oradan da Midilli'ye gideceğimizi zaten söylemiştim. Midilli'ye gittik evet, Ayvalıktan Midilli günübirlik tur rehber dahil fiyatı 55 Euro. Biz vizemiz olduğu içni gidebildik fakat annemin vizesi olmadığı için Ayvalık'ta kaldı bu nedenle günübirlik tur tercih ettik, siz dilerseniz konaklamalı olarak da ziyaret edebilirsiniz.
Öncelikle Ayvalık'tan Midilli harika bir deniz yolculuğuyla 1 saat 45 dakika sürüyor. İdo'nun şehir hatları vapuru bildiğiniz :) Vapurda bize tıpatıp benzeyen tek farkı Yunanca konuşmak olan şirin amcalar ve teyzeler vardı bizim dışımızda. Alışveriş ve günlük gezintiler için sık sık Türkiye'ye gidip geliyorlar. Ayvalık'tan ayrılırken ve yolculuğumuz boyunca kısa kısa videolar da çektim. Bu ilki:
Müzik ne alaka ya demeyin ben seviyorum :) Böyle sakin geçen  yaklaşık 2 saatlik bir deniz yolculuğundan sonra Midilli kıyıları görünmeye başladı. Yine bir video :)
Kıyıda ilk iş vize kontrolünden geçtikten sonra rehberimizi beklemeye başladık. 
Tur otobüsü gelir gelmez doluştuk ve adanın üst kısımlarına doğru yola koyulduk. Rehberimiz öncelikle Midilli hakkında bilgiler verdi ki şöyle: Öncelikle Midilli adası zamanında Cenevizli bir komutana çeyiz olarak verilmiş. Çünkü adadaki gelenek bizdekinin tam tersi. Adada evlenmek istiyorlarsa eğer, kız tarafı erkeği istemeye gidermiş. Ve kız annesi, kıza, sevdiği kişi ile evlenmesi için çeyiz verirmiş. Düğünü kız tarafı yaparmış ve bu gelenekler 1968'e kadar anayasada bile yer almış. Böylece ada da bir zamanlar çeyiz olarak verilmiş. Bir diğer ilginç bilgi ise şöyle: Adanın tepelerinde bir köy var, ismi Ayvalık köyü. Yunanlılar Ayvalık köyü demiş köye, geceleri doğrudan Ayvalık ışıkları görünürmüş. Buna rağmen Osmanlı döneminde ismi Balçık köy imiş, çünkü köyde o dönemler genelde kaçakçılar yaşarmış. 
Turla ilk önemli durağımız Arhangelos Gavriil yani Baş Melek Cebrail kilisesi idi. Bu kilise Cebrail için yapılmış. Hikayesine gelirsek, burası önceden rahip manastırıymış. 12-13 rahip manastırda iken korsanlar tarafından baskına uğramışlar, korsanlar tüm rahipleri öldürmüşler. Sadece o anda çan kulesinde görevli olan rahip sağ kalmış. Rahip, korsanlar gittikten sonra hemen aşağıya inmiş ve korkunç tabloyla karşılaşmış. Üzüntüyle kendinden geçmek üzereyken vahiy gelmiş, Kalk ve kanın aktığı toprakla Başmelek'in ikonasını yap diye. Bunun üzerine rahip kanla karışmış toprakla Cebrail'in ikonasını yapmış, ikona o dönem yapıldığı gibi duruyor, fakat sadece baş kısmı sergileniyor, vicut kısmı örtülmüş. Aynı zamanda içeride fotoğraf çekmek de yasak. Geçen yıllarda bu kilise yakınına uçak düşmesi ve pilotun hiçbir yara almadan kurtulması da Cebrail'e bağlanmış. Bu nedenle kilisenin girişinde iç aksamı çıkartılmış gerçek bir uçak var.
Kilisedeki ikonları inceledikten sonra yan tarafındaki işletmede öğle molası veriliyor. Biz de Midilli adasının meşhur ballı yoğurdunu deneyelim dedik. Fakat nasılsa exchange yapabiliriz deyip dolar ile gitmiştik adaya, fakat adada devlet bankaları hariç hiçbir yerde para değiştiremiyorsunuz. Bu nedenle rehberimizden borç almak zorunda kaldık yoğurt paralarını :) Hayatımda yediğim en güzel yoğurttu diyebilirim. Ve fiyatı da 2,5 Euro. 
 
Hayatım boyunca toplamda 1-2 kaşıktan fazla bal yememiş olan ben, yoğurt üstü bal+ceviz karışımına gerçekten bayıldım. Sanırım doğal ve katkısız olmasının da bu güzel tat da payı var. Baş Melek kilisesinden ve kısa bir aradan sonra yola devam ettik. Molivos köyüne ve Kale'ye gittik. Molivos Türkçe de Gri Renk demekmiş ve bu rengi de o bölgede çıkan taştan almış. Adada gece hayatının en renki olduğu bölge imiş ve bu bölgede otel yapımı yasak imiş. Bodrum'a benzerliğiyle Türk turistler tarafından da yoğun talep görüyormuş. Aynı zamanda Molivos adanın Türkiye'ye en yakın burnu. Aşağıdaki fotoğraf ise kaleye ait ancak gezme fırsatımız olmadı malesef. Midilli'ye bir daha gitmek için neden kalsın bize :)
Kalede tur otobüsümüzden inip aşağıya merkeze doğru yürüyüşe başladık. Malesef o saat dilimi Yunanların siesta saatine denk geldi. Hemen hemen her yer kapalıydı turistik restoranlar haricinde. Biz de öğle yemeği için bakmaya doyamadığımız manzarasıyla Gatos restauranta oturduk.
Menü tabiki de Türkçe-Yunanca :) Menüdeki Dev Kuru Fasulye, Patlıcan Saganaki ve Yengenç Salatası beni benden aldı :) 
 
Ben Stamnas ve Fırında Ladotyri yemeye karar verdim menüden anladığım kadarıyla :) Yemeklerimizi beklerken de manzarayı izlemeye daldık, e biraz da video çektim tabii :)
Ve ilk olarak Fırında Ladotyri geldi. Fırında kızartılmış keçi peyniri Türkçesi :) Tadı ben gibi peynir delisini tabiki de mutlu etti.
Ve bu da Stamnas. Patates, peynir ve dana eti yani. Bu da tam bizim damak tadımıza göre.
Yemeklerimizi de yedikten sonra sahile, buluşma yerimize doğru yürümeye başladık. Dediğim gibi siesta vakti olduğu için kimsecikler yoktu ortalıkta.
 
 
 
Sahilden tur otobüsüne atlayıp limana gittik, vize kontrolü ve çıkış işlemlerinden sonra dönüş yolculuğumuz başladı.
Dönerken çok ama çok sallantılı bir deniz yolculuğu yaptık. Deniz çok dalgalıydı ve sürekli sallandık. Ayvalık'a dönene kadar sallanmaktan hepimiz sersemledik :) Yaz tatili de böylece bitmiş oldu. Bir sonraki yazımda birlikte gezeceğimiz yer Amsterdam. Merak edilen ve yazılacak çok şey var. En kısa sürede Amsterdam yazısında görüşmek üzere. Sevgiyle kalın...