26 Haziran 2014 Perşembe

AMERİKA VİZESİ ALMAK

Blog yazmaya başladığımdan beri en çok vizeler hakkında sorular alıyorum sizlerden. Bu vizeler içinde en merak edileni ise kuşkusuz Amerika. Son dönemde sorular daha da artmaya başlayınca bununla ilgili bir yazı yazayım herkes aydınlansın istedim. Hem gezi yazılarına da ufak bir ara vermiş oluruz :) Öncelikle size resmi bilgilerden bahsedeyim: başvuruda gerekli evraklar gibi. Daha sonra da kendi tecrübemden bahsedeceğim.

Diğer vizelere göre evrak açısından en kolay vize bence Amerika. İstediği zorunlu evraklar şöyle:

- Tabiki geçerli bir pasaport :)
- Elektronik ortamda doldurduğunuz başvuru formunun onay sayfasının çıktısı
- 1 adet fotoğraf
- Öğrenci yada yeni mezun iseniz transkript

Bu listeye ek olarak yanınızda Türkiye'ye geri döneceğinizi kanıtlayan her türlü belge geçerli. Örneğin: Maaş bordrosu, banka hesap dökümü, size yada ailenize kayıtlı gayrimenkul varsa tapuları, şirket sahibi iseniz ticaret odası kaydı ve imza sirküleri gibi. 

Evraklarınız hazırsa başvuruya başlayabilirsiniz. Öncelikle başvurular internetten online olarak yapılıyor. Formu doldurmaya başlamadan önce dijital ortamda olan bir fotoğrafınızı hazırlayın. DS-160 isimli başvuru formunu doldurduktan sonra formu onaylamak için fotoğrafa ihtiyacınız olacak. Formu doldururken ziyaretinize uygun olan vize türünü seçmeyi unutmayın. Örneğin turistik amaçlı gidiyorsanız B-2 uygun olacaktır. Konsolosluğun web sitesinden vize ücretini ödeyip randevu saatinizi seçin. Vize ücreti 160$ ile 270$ arasında değişiyor. Size uygun seçeneği bulup ona göre ödeme yapmalısınız. Ödemeyi yapıp randevu gün ve saatinizi de seçtiğinize göre artık yapmanız gereken tek şey doğru yer ve zamanda orada olmanız. 
Amerika vize başvurularını şahsi olarak kabul ediyor. Bu nedenle randevu günü ve saatini seçerken iyi düşünün. Şimdi bunlar tamamen resmi bilgiler. Kendi tecrübeme geçecek olursam, benim pasaportum da Amerika vizesine başvurmadan önce sadece Çin vizesi vardı. Açıkçası bu beni biraz daha korkuttu. Çin ile Amerika arasındaki ilişkiler malum. Ayrıca İngilizcemin çok iyi olmaması da korkuttu beni. Bir de dünya kadar para verip uçak bileti alıyorsunuz otel rezervasyonu yapıyorsunuz insan normal olarak red almaktan da korkuyor :) Bütün bu korkuları yanıma alıp randevu günüm gelince konsolosluğun yolunu tuttum. Oradan çıkıp işe gideceğim için 8 randevusu idi benimki. Erkenden gittim tabii. Kapıdaki polis öncelikle randevu saatimden önce içeri giremeyeceğimi ve evraklar haricinde hiçbir metal ve elektronik eşyamı içeri sokamayacağımı söyledi. Ben de konsolosluğun hemen karşısındaki büfede oturup bekledim. O arada emanet aldıklarını da öğrendim ve anahtarımı, telefonumu bozuk paralarımı vs onlara bıraktım. 5 TL gibi bir fiyata bu hizmeti sunuyorlar size. 

Randevu saatim gelince konsolosluğa gittim. İçeride sanıyorum 3 yada 4 tane sıkı güvenlikten geçtim. Pantolonunuzun paçalarını kaldırtıp oraya bile bakıyorlar. Daha sonra üst kata çıkıp Türk görevliye parmak izi verdim ve o arada doğum yerimi sordu. Nazilli dedim, o zaman neden forma İstanbul yazdınız dedi! Başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabiki. Tamam 2002'den beri İstanbulda yaşıyor olabilirim ama ne zaman bu kadar sahiplendim ki ben bu şehri? Başvurum reddedildi, 160$ boşa gitti, bir sonraki randevuyu ne zamana verirler kim bilir gibi düşünceler içinde sinirden ağlamak üzereyken ben görevli, Neyse ben üstünü çizip düzelttim, sorun olmaz dedi ve ben kocamaaaaan bir Oh! çektim. Sıramı alıp beklemeye başladım. 5. sıradaydım acaba hangi görevliye denk geleceğim diye düşünürken 4 numaradaki bir beyfendinin görevliyle konuşmalarına tanık oldum. Beyfendi Amerika'da kız arkadaşının olduğunu onun yanına gittiğini bir süre onunla kalıp tatil yapıp döneceğini söyledi. Bütün evraklarını uzattı. Görevli ek olarak kiminle yaşıyorsunuz diye sordu beyfendi yalnız yaşadığını iletti. Görevli üstünüze kayıtlı gayrimenkul tapularını ve banka hesap dökümlerinizi görebilir miyim diye sordu. Sanıyorum beyfendi gayrimenkul zenginiydi :) Çünkü neredeyse bir koca dosya evrak uzattı. Görevli evraklara tek tek bakıp bir süre düşündü. Beyfendiye İngilizce biliyor musunuz diye sordu. O da çok az dedi ve işte: Görevli evrakları kibarca uzatıp o zaman daha sonra gidersiniz Amerikaya, şu an için uygun görünmüyorsunuz dedi. Bu red demek! Adam öylece kalakaldı ve bende öyle. Sonra görevli butona basıp numarayı değiştirdi ve 5. Evet benim numaram. 10 saniye önce günün ilk vizesini reddeden görevli ve benim numaram! O an aklımdan geçenleri söylememe gerek yok herhalde :) Görevliye kibarca günaydın deyip evraklarımı uzattım. Konuşmak için ondan önce davrandım ki görüşmeyi Türkçe yapmak istediğimi anlasın :) Aramızda kısa bir görüşme geçti, nereye gidiyorsun neden gidiyorsun nerede kalacaksın gibi. Yaklaşık 2 dakika içinde geri döneceğime ikna olup vizemi onayladı. Pasaportum da 3 gün içinde elime ulaştı.
Yaşadığım olaydan da anlayacağınız üzere Amerika vizesi için en önemli şey görevlinin sizin geri dönüp dönmeyeceğinize inanması. Kuşkuya yer bırakacak şekilde davranırsanız yada gerçekten gideyim de bir yolunu bulur dönmem diye düşünüyorsanız mutlaka fark ediyorlar ve reddediyorlar. Bunun dışında konuyla ilgili merak ettiğiniz şeyler olursa bu yazının altına yorum olarak bırakabilirsiniz. Umarım faydası olur bu yazının sizlere. Sevgilerimle...

21 Haziran 2014 Cumartesi

ESKİŞEHİR ETİ ARKEOLOJİ MÜZESİ

Eskişehir'de son durağımız otobüs saatine birkaç saat kala Eti Arkeoloji Müzesi oldu. Her ne kadar internetten edindiğim bilgilerde Türkiye'nin en üst teknoloji kullanılan müzesi olarak geçse de açıkçası tamamen hayalkırıklığı oldu benim için. Eti markasının sponsorluğunda oluşturulmuş müzede projeksiyon cihazları bile çalışmıyordu bu nasıl bir üstün teknolojidir ben hiçbir şey anlamadım bu işten :)
Neyse efendim, 2010 yılında açılan müzede ciddi bir kapasite sorunu var. Sergilenen çok az eser var ki yer darlığından kaynaklanıyordur. Müze deposunda ise 18 binden fazla eser varmış. Kısaca müze şöyle:
Evet bu nasıl müze yazısı bunlar nasıl fotoğraflar demeyin. Gerçekten müzede bundan fazlası yok. Ha müzedeki favori parçamı unuttum. İyi talih kolyesi... Hepinize bol şans getirsin :)))
:)) Böylece Eskişehir de bitmiş oldu. Sırada 4 günlük mini Barcelona turumuz var. Bu aralar yine üşengeçliğim üstümde. Umarım Barcelona yazıları da en kısa sürede burada olacak. Sevgiyle kalın...

10 Haziran 2014 Salı

ESKİŞEHİR - PORSUK ÇAYI VE SAZOVA PARKI

Çağdaş Cam Sanatları Müzesi'nden sonra durağımız Eskişehir'in en güzel ve hareketli bölgesi Adalar ve Porsuk Çayı oldu. Sakarya nehrinin en uzun kolu olan Porsuk çayı uzun yıllar bakımsız kalmışken şu günlerde en turistik yerlerden. Kent merkezini ortadan ikiye bölen çayın iki yanında oturup çay içebileceğiniz tavla oynayabileceğiniz cafeler, restorantlar ve alışveriş merkezleri var. Eskişehir'in kalbi burada atıyor anlayacağınız.
Venedik'e henüz gitmediğim için bilemeyeceğim fakat Porsuk banaüstteki fotoğraf ile tam olarak Amsterdam'ı hatırlattı ve çok hoşuma gitti. Dilerseniz Porsuk çayının hizasında işletmelerin olduğu yerde yürüyebilir, dilerseniz de çayın yanındaki çimenliğe oturup dinlenebilirsiniz. Aynı zamanda 1,5 TL gibi çok komik bir fiyata botla gezintiye çıkabilirsiniz. Biz öyle yaptık fakat bir de Gondol varmış onu bottan indikten sonra gördük malesef. Gondol da 20 dakikada bir hareket ediyormuş ve kişibaşı 15 TL imiş. Gerçekten eğlenceli ve huzurlu bir aktivite olacaktır sizin için.
Porsuk çayı yanında yeterince zaman geçirdiğimize inanınca biz taksiye atlayıp Sazova parkına gittik. Otobüs ile de gidiş var fakat hangisi numara nereden geçiyor bilmiyorum açıkçası. Fakat taksi 25 TL falan tutuyor acayip bir durum yok yani ortada. Sazova parkının tam adı Sazova Bilim Kültür ve Sanat parkı. Biz biraz geç gittiğimiz için gittiğimizde Bilim ve Uzay evi kapanmıştı. Biz de kendimizi Sualtı Dünyasına attık. Sualtı dünyasına giriş yetişkinler için 3 öğrenciler için 2 TL. İçeride Kuzey Ege, Kızıldeniz, Atlas Okyanusu, Amazon nehri ve Güney Amerika'dan getirilmiş 84 farklı türden 2150 adet balık varmış. Gerçekten etkileyici. Saatin geç olması nedeniyle sualtı dünyasını hızlıca gezip kendimizi parkın bir başka bölümü olan Korsan Gemisine attık. Bu korsan gemisi Atlas okyanusunu aşan May Flower isimli geminin tasarımından esinlenerek yapılmış ve gerçek bir gemi ebatında. Gemiyi gezmek isterseniz yetişkinler için 1 TL çocuklar içinse 50 kuruş ödemelisiniz. Biz korsan gemisini gezerken çok eğlendik çünkü her şey çok gerçek görünüyor :)
Biz sanırım korsan gemisinde o kadar eğlendik ki 10 dk ile Masal şatosuna giriş fırsatını kaçırdık. Gittiğimizde kapıyı kilitliyorlardı. Ama dışardan da yeterince güzeldi bence. Masal şatosunun en önemli özelliği her kulenin ülkemizdeki bir yapıdan esinlenerek yapılmış olması. Bunlar: Diyarbakır Çan Kulesi, Topkapı Sarayındaki Adalet Kulesi, Mardin Ulu Kule, Amasya Burgulu Kule, Galata Kulesi, Antalya Yivli Kule ve İstanbul Kız Kulesi. 
Sazova Parkı Eskişehir'e gelip mutlaka görmeniz gereken yerlerden. Yurtdışı için çok sıradan olabilir fakat malesef Türkiye için bu park bence bir ilk ve diğer şehirlere örnek olası. Sazova'dan sonra Eskişehir'deki son durağımız Eti Arkeoloji müzesi. Ama o bir sonraki yazıda :) Yakında görüşmek üzere...

4 Haziran 2014 Çarşamba

Hürriyet Sosyal

İnternet, hayatımızı derinden değiştiren bir buluş oldu. Öyle ki artık seyahat ettiğim ülkede internete bağlanmak; su gibi, yemek gibi önceliklerimin önüne bile zaman zaman geçtiğini fark ediyorum. Eğer bir bloğunuz var ve sosyal medya ile de sıkı sıkıya bağlıysanız bu şart.
İnternet dünyası gittikçe sosyalleşiyor ve sosyal medya hayatımızın hemen her yönünü kapsayacak şekilde büyüyor ve gelişiyor. Artık haberleri sosyal medyadaki linkleri tıklayarak okuyor, fikirlerimizi yine sosyal medya üzerinde paylaşma ihtiyacı duyuyoruz. Sosyal medya dünyayı değiştiriyor. Bu değişime hızlı ayak uyduranlar kazanıyor.
Hurriyet.com.tr, bu konuda en yenilikçi online haber sitelerinden biri olduğunu tekrar ispatlıyor. Dünyada bir ilki gerçekleştirerek, sosyal tabanlı bir haber sitesine dönüşüyor. Artık, ilgilendiğimiz kategorileri işaretleyerek, kendimize özgü bir hurriyet.com.tr oluşturabileceğiz. İlgilenmediğimiz kategorilerin filtre edildiği ve sadece ilgi alanımıza giren içeriklerin listeleneceği bir sayfa bana gayet cazip geliyor.
Yeni Hürriyet deneyimi, sosyal.hurriyet.com.tr adresi üzerinden sunuluyor.
Aynısını Facebook Sayfasında da yapıyorum. İstemediğim veya hoşlanmadığım sayfalardan yapılan paylaşımları engelliyorum. Seyahatteknolojiçevrekitap, sinema gibi içeriklerin olduğu Facebook sayfasını o nedenle sanki bir portalmiş gibi izliyorum ve okuyorum. Artık bunu Hürriyet Sosyal sitesinde de yapabileceğim. Hem gerilere giderek, ana sayfada çıkmayan, ama değerli içeriklere de kolaylıkla ulaşabileceğiz.
Sadece sevilen yazarlar takip edilebiliyor ve hatta diğer okuyucularla tartışma ortamları yaratılabiliyor. Ortak özelliklere sahip kişileri takip edip, onların paylaşımlarını da görebiliyoruz. Kendi fotoğraf veya içeriklerimizi de paylaşabiliyoruz. Yoldaolmak.com ve gezgintech.com web sitelerimde paylaştığım yazıları, Hürriyet Sosyal duvarımda paylaştım.
Hürriyet Sosyal’e üye olmak gayet kolay. Facebook, Twitter veya LinkedIn ile üye olunabiliyor. Sosyal ağlardaki alışkanlıklarımız ile Hürriyet Sosyal kullanırken yabancılık çekmiyoruz. İleride daha iyi bir ara yüze kavuşacağına eminim.
Sisteme üye olduktan sonra Sonra profil fotoğrafı ekliyorsunuz, en üste de cover fotoğrafı koydunuz mu daha da şık duruyor. Artık burada kendi gündeminizi yaratıp, harstag’ler kullanarak içerikleri paylaşabiliyorsunuz. Öne Çıkart butonu ile de bu içeriğinizin Hurriyet.com.tr Ana Sayfa’da gösterilmesi için oyluyorsunuz. Diğer kullanıcların paylaşımlarına yorum yapılıp, onlarla da mesajlaşılabiliyor.
Hürriyet Sosyal, Hurriyet.com.tr’nin ana sayfasının seyrinden koparmıyor. Gündem, Ekonomi, Dünya, Spor gibi ana haber kategorilerine, Sosyal Hürriyet sayfalarının üst kısmındaki menüden doğrudan erişilebiliyor.
Bu açıdan bu yenilikçi yaklaşım ile Hurriyet.com.tr, bir sosyal platform olma yolunda ilerliyor gibi görünüyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.