19 Aralık 2013 Perşembe

İLK GEZİ YAZIM "NEREYE" DERGİSİNDE YAYINLANDI!

Uzun bir aradan sonra merhaba yeniden. Biliyorum çooook uzun bir ara verdim gezi yazılarına. Oysa daha yazılacak Midilli ve Amsterdam var. Ama iş hayatı, hayat şartları derken pek vakit bulamadım açıkçası yazı yazacak. En kısa sürede telafi edeceğim umarım. Bu yazının amacı da bir gezi yazısı olmasından çok benim tatlı bir heyecanım. Facebook üzerinden takip edenler muhtemelen biliyordur Nereye Dergisini. Bilmeyenlerin de şu andan itibaren takibe alacağına eminim. 
Nereye dergisi tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak Tolga Candur ve Uğur Uslu tarafından kurulmuş bir arkeoloji, gezi dergisi. Tolga Candur konuyla ilgili şöyle diyor: "Daha önce denenmemiş bir konseptle, hem arkeoloji hem seyahat severleri bir araya getirmeyi amaçlayan dergi ilk sayısında 220 bin okur tarafından okundu. Okurların paylaşım ve destekleriyle her geçen gün daha çok insana ulaşıyoruz." 
Bugün 2. sayısı yayınlanan derginin 20. sayısında da yer alıyor olurum umarım :) Dergiye buradan ulaşabilirsiniz. Yayınlanan Floransa yazım ise 65. sayfada yer alıyor. Okurlarının destekleriyle ilerleyen bu dergiye siz de destekte bulunmak isterseniz sosyal medya paylaşımları yapabilirsiniz...

24 Kasım 2013 Pazar

CUNDA ADASI

Şeytan sofrası gezimizden bir gün sonra banka işlemlerimiz için Ayvalık'a indik. Ayvalık sahilde oturup sohbet ettik. Karnımız da acıktı, buraya kadar gelmişken yemeden gitmek olmaz deyip meşhur ayvalık tostlarımızı sipariş ettik. Bu güzel manzaraya karşı karnımızı bir güzel doyurduk.
İşlerimiz bitince madem buraya kadar geldik Cunda'ya da gidelim deyip taksiye atladık. Ayvalık-Cunda arası taksiyle 10-15 dakikadan uzun sürmüyor. Biz pek rakı balık kültürü olan insanlar olmadığımız için gündüz gitmeyi tercih ettik Cunda'ya, çevreyi rahat rahat görebilelim ve gezelim diye. Taksiden sahilde inip biraz yürüyüş yaptıktan sonra annem de yanımızda olduğu için dinlenme gereği duyduk ve sahilin bir sokak gerisindeki Karadeniz Pastanesi'ne oturduk.  Burası gerçekten çok şirin ve huzurlu bir mekan. Peynir kurabiyesi meşhurmuş, onu da tatmadan edemedik.
Biz aslında buna "anne kurabiyesi" diyoruz ama orada peynir kurabiyesi deniyormuş. Tadı gerçekten nefisti ve tazeydi, yolunuz düşerse mutlaka tatmanızı öneriririm. Biz oradayken şansımıza düğün fotoğraflarını çektiren bir çift geldiler. Pastanenin önünde de bol bol fotoğraf çektirdiler. Biz de bir süre daha oturup sokaklarda yürümeye başladık ve fotoğraflar çektik. Gerçekten çok şirin huzurlu bir yer Cunda...
Cunda adasında gezebileceğiniz 8-9 kadar manastır var fakat biz hem havanın çok sıcak olması nedeniyle hem de annemin biraz rahatsız olması nedeniyle hiçbirine uğrayamadık. Onun yerine sahile dönüp denize karşı mis gibi çayımızı içtik :)
Dediğim gibi biz rakı-balık insanları olmadığımız için Cunda'ya günübirlik mini bir tur yapıp Ayvalık'a geri döndük. Fakat gidip konaklamak isterseniz de çok şirin ve uygun fiyatlı butik oteller mevcut. Biz Cunda'dan Ayvalık'a geri döndüğümüzde bu sefer de gözümüze Midilli turları takıldı. E oraya kadar gitmişken Midilli'ye gitmeden de olmazdı tabii. Evet Midilli'ye de gittik ama o bir sonraki yazımda burada olacak. Şimdiden bir sonraki yazıda görüşmek üzere...

23 Kasım 2013 Cumartesi

SARIMSAKLI - ŞEYTAN SOFRASI

Yaz tatilini geçirmek için gittiğimiz Sarımsaklı'da yaklaşık bir hafta kaldık. Bazı günleri de çevreyi gezmeye ayırdık. Bir akşamüstü denizden çıkmış sahilde yürürken tur firmalarının standını gördük ve daha önce de bolca duyduğumuz Şeytan Sofrası'na gitmeye karar verdik.
Öncelikle Şeytan Sofrası'na Sarımsaklı'dan turlar 19:15'de hareket ediyor ve kişibaşı 10 TL. 10 dakikalık bir yolun ardından gün batışını izliyor ve 21:15'de tekrar geri dönüyorsunuz. Efsanesine gelince, şeytanın cennetten kovulduktan sonra ilk olarak buraya geldiği söyleniyor. Şeytana ait olduğu söylenen dev bir ayak izi var :) Tabiki kayanın doğal oluşumunun ayak izine benzemesi nedeniyle böyle varsayılmış. Bunlardan daha ilginç olan ise bu ayak izi olduğu söylenen çukurun başına gidip bez parçaları bağlayıp dilek tutuyor olmaları :) Bahsi geçen ayak izi şöyle bir şey:
Gördüğünüz gibi başta yabancı turistler olmak üzere insanlar buraya bozuk para atıp dilek tutuyorlar. Mantığını bir türlü kavrayamadım ama eğlencesine de yapılıyor olabilir, bilemedim :) Bizim gitmekteki amacımız manzara ve muhteşem gün batımını izlemekti. Manzara gerçekten çok güzel. Bu tepeden Ayvalık adalarını ve Midilli'yi rahatlıkla görebiliyorsunuz. Zaten bu geziden sonra Midilli'ye gitmeye karar verdik ama onu diğer yazıda anlatacağım :)
                      
Sesten de anlayacağınız üzere tepe acayip rüzgar alıyor. Öyle ki kenarda duran benim gibi birini kolaylıkla aşağıya savurabilir. Bu nedenle buraya giderken benim ve bir çok turistin yaptığı hataya düşüp elbise vs giymeyin, rahat hareket edemezsiniz. 
Manzara gerçekten gidip görmeye değer. Dilerseniz tepedeki özel işletmeden yiyecek yada içecek bir şeyler alıp manzaraya eşlik edebilirsiniz. Biz öyle yaptık. Güneşin batışına yakın kayalıklara gittik ve gün batışını izledik. Güneşin batışına saniyeler kala hep birazdan "Ooooo" çekip güneş ufukta kaybolduğunda da alkışladık. İçten gelen komik bir ifade oldu hepimiz için :) Ve tabiki bunu da yapmasak olmazdı :)))
Dönüş saati gelince yine geldiğimiz otobüslere binip Sarımsaklı'ya döndük. Bir gün sonrasında Cunda adasına gitmeyi kararlaştırdık. Cunda'da neler yaptık, nerelere gittik, neler yedik içtik bir sonraki yazıda burada olacak. Merakla kalın...

9 Kasım 2013 Cumartesi

SARIMSAKLI

Henüz kış kendini tam anlamıyla hissettirmedi ama hafif hafif üşümüyor da değiliz. Üşüyorken içimi ısıtan yaz fotoğraflarına baktım sonra da yazmaya karar verdim. Evet biz bu sene yaz tatilinde 1 haftalığına Sarımsaklı'ya gittik. Tatile, ben, annem ve erkek arkadaşım hep birlikte gitmeye karar verdik fakat ulaşım işini her zamanki gibi sona bıraktık. Son dakikada bir otobüs firmasından bilet bulup yola koyulduk. Her yaz karayoluyla tatile giderken yaptığımız gibi Eskihisar-Topçular da 1 saat kadar sıra bekledik, huzurlu bir deniz yolculuğundan 8 saat kadar sonra Sarımsaklı'daydık.
 
Sarımsaklı'ya vardığımızda aylardan Ağustos olduğunu hiç de beli etmeyen bir hava karşıladı bizi. Sanırım Sarımsaklı ve Ayvalık'ı bu yüzden seviyorum. Yılın en sıcak mevsimleri olsa bile hava sizi hiç bunaltmıyor. Aynı zamanda sonradan öğrendik ki Sarımsaklı'da hava bir esmeye başladı mı 1 hafta durmazmış. Ve biz sanırım tam da o haftaya denk gelmişiz, çünkü geldiğimiz ilk günden son güne kadar rüzgar hiç dinmedi :) 
İsmini bölgedeki sarımsak taşı ocaklarından almış olan ilçe Ayvalık'a 8 km uzaklıkta ve upuzun bir plaja sahip. Yaz aylarında plajı her ne kadar uzun olsa da malesef tıklım tıklım. Sanıyorum bundaki temel etken Ayvalık merkezde denize girilememesi. Sarımsaklı plajının en önemli özelliği kumun vücuda yapışmamasıymış fakat sanırım biz olayı çözemedik, çünkü her kum gibi o da vücudumuza yapıştı :)
Deniz, kum güneş olayından biraz sıyrılıp gezmek isterseniz Sarımsaklı - Ayvalık arasında her yarım saatte bir en geç saat 01:00'e kadar minibüsler var. Banka ve alışveriş ihtiyaçlarınızı da böylece Ayvalık'tan karşılayabiliyorsunuz. Sarımsaklı'da otel fiyatları anlamsızca yüksek, gecelik 200-300 TL civarındaydı biz gittiğimizde. 2 odalı apartlar ise gecelik 125-200 TL arası. Bizim tercihimiz 3 kişi olmamız nedeniyle aparttan yana oldu. Apartların fiyatı denize olan yakınlığına göre değişiyor tabiki. Bizim kaldığımız apart plaja 1 sokak mesafedeydi. Plaja daha uzak olsun daha ucuz olsun diye düşünürseniz 70-80 TL'ye de oda bulabilirsiniz.
Sarımsaklı huzurlu, sakin bir sahil kasabası gibi. Geceleri kitap okuyabilir, ruhen ve bedenen dinlenebilirsiniz. Biraz eğlence arıyorsanız ya da çocuklu bir aile iseniz merkezdeki lunapark'a da gidebilirsiniz :) Küçük bir öneri aşağıdaki videoda gördüğünüz şeye binerken bir daha düşünün. Bostancı'dakine bindiğimde indirin beni diye ağlamak üzereydim :)
Sarımsaklı merkezde yapacaklarınız ve bizim yaptıklarımız bunlarla kısıtlı. Dilerseniz Ayvalık'tan kalkan tekne turlarına da katılabilirsiniz fakat biz onun yerine namını bolca duyduğumuz Şeytan Sofrası'na gittik. Şeytan Sofrası, muhteşem manzarası ve akıl almaz efsanesi bir sonraki yazımda burada olacak :) Sevgiler...

8 Kasım 2013 Cuma

İLETİŞİM

Arkadaş kaç hafta oldu yukarıya İletişim panelini koyalı, biriniz de çıkıp demiyorsunuz ki bunu buraya koymuşsun ama altında hiç bilgi yok ki diye :) Bu eksikliğimi hemen gidereyim de bana nasıl ulaşabilirsiniz kısaca bahsedeyim.

Görüşlerinizi bildirmek, eleştirilerinizi iletmek ya da şikayetim var uleen demek için yazabileceğiniz gibi sadece bir merhaba demek için de yazabilirsiniz :)

Bunun haricinde Hulusi Kentmen misali babacan bir tavırla bizim de çorbada bir tuzumuz olsun der, reklam vermek, sponsor olmak ya da işbirliği yapmayı önerirseniz de maillerinizi beklerim.

Bütün bunlar için bana yazabileceğiniz mail adresi gayet tırt. Çünkü ismim soyismim olan mail adresini daha önce almış şifresini de bir türlü hatırlayamamıştım. O yüzden biz daha iyisini alana kadar, bana ulaşabileceğiniz mail adresi esraersal1@gmail.com

Ha yok ben maille falan uğraşamam diyorsanız da sayfamın sol üst kısmında iletişim kutusu var. Oraya yazıp gönderirseniz de maillerinize en kısa sürede cevap veririm.


İTALYA - ROMA 2

Uçağımız Floransa turundan döndükten bir gün sonra saat 15:00 civarındaydı. Saat 12:00 gibi otelden ayrılacağımız için sabah 8'de çıkıp o saate kadar birkaç yeri daha görmeye karar vermiştik. İlk gün gezerken girmeye vaktimizin olmadığı Sistine Şapeline gitmekti aslında amacımız. Fakat bizdeki şans işte, o gün ayın ilk Pazar günü olduğu için ve Papa Sistine şapelinde ayin düzenlediği için ziyaretçilere kapalıydı ve bu yüzden de gidemedik. Biz de onun yerine Kolezyum'u ve hemen yanındaki Forum'u gezmeye karar verdik. Vakit kaybetmemek için kaldığımız otelden Kolezyum'a taksi ile gittik fakat sizin vaktiniz olursa metro ile de gidebilirsiniz. Çok yakınında metro durağı var ve metro 3 Euro civarı.
Neredeyse artık hepimizin bildiği gibi Kolezyum yani Flavian dünyanın en büyük amfi tiyatrosu ve tiyatro olarak kullanılmadığı zamanlarda gladyatörlerin birbirleriyle olan mücadeleleri için kullanılmış. İçerisi her amfi tiyatrodaki gibi basamaklar şeklinde dizayn edilmiş ve insanlar sınıflarına göre oturuyorlarmış. Soylular sahneye daha yakın yerlerde otururken halk çok daha uzak kısımlarda otururmuş. Gladyatör savaşlarını zaman zaman imparatorların da izledi söyleniyor. Bu savaşlarda iki gladyatörden biri diğerini yenmesine rağmen hayatının bağışlanıp bağışlanmayacağı imparatora bırakılırmış. Eğer baş parmağı yukarıyı gösteriyor ise kazanan gladyatör azad edilir eğer baş parmağı aşağıyı gösterirse kazansa da öldürülürmüş. Hristiyanlığın kabul edilmesiyle birlikte bu gelenek de kaldırılmış.
Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz gibi gladyatör mücadelelerinin yapıldığı sahne yer yer çökmüş. Ve gladyatörlerin soyunma odaları olduğu söylenen yerler açığa çıkmış durumda. Bende Kolezyum dışarıdan gördüğünüzde sizi daha çok mutlu edecek bir yer. Kolezyumun iç kısmı depremler ve insanların verdikleri zararlar nedeniyle çok umduğunuz gibi çıkmayabilir. Gelmişken içeriyi de görelim derseniz elden çıkartmanız gereken kişi başı ücret 16 Euro.
Kolezyum'u yeterince gezdiğinizden emin olduktan sonra hemen yanındaki Forum'a da ücretsiz girebiliyorsunuz. Çünkü Kolezyum için aldığınız bilete Forum da dahil. Forum aslında tam anlamıyla gezmek istediğinizde bir gününüzü alabilecek bir yer. Fakat bizim uçak saatimize birkaç saat kaldığı için son sürat gezmek zorundaydık. Buna rağmen 2 saatte neredeyse tamamını gezdik. Forum şehir merkezidir. O dönem halkın yaşadığı içinde tapınaklar, bazilikalar ve binaların bulunduğu bu alan dünyanın en büyük arkeolojik alanlarından.
Roma Forum'u Kolezyum'a göre çok daha iyi korunmuş bir alan. Forum'da gezerken o dönemlerde yaşamış gibi hissedebilirsiniz kendinizi.
Yaptığım en hızlı gezilerden olan 3 günde 3 şehir İtalya gezimiz de Forum ziyaretiyle son buldu. İtalya bitti ama geziler bitmedi. Sırada yaz tatili gezmeleri var. Sarımsaklı ve Midilli adası yazıları da çok yakında burada. Takipte kalın ;)

2 Kasım 2013 Cumartesi

İTALYA - FLORANSA

Napoli turunu da bitirdikten sonra otele döndük, akşam yemeği için dışarı çıktık. Bir Arjantin restoranında pizza yedik ama ismini bile hatırlamıyorum :) Ertesi sabah yine saat 7:30'da buluştuk ve Floransa'ya doğru yola koyulduk. Günübirlik Floransa turu 145 Euro. Yaklaşık 3 saat kadar sürüyor yolculuk. 3 günlük İtalya tatilinde 3 şehir gezince o kadar çok yoruldum ki bütün otobüs yolculuklarında uyudum. Bütün gün gezip bir de her sabah 6:30'da uyanmak beni fazla yoruyor. Yaşlandım mı ne :/ Otobüs yolculuğunda uyandığım anlarda dışarıya baktığımda harika çimenlik bahçeler ve nehirler gördüm. Rehberimiz bizim belediyelerin kalıp halinde satın alıp yol kenarlarına dizdiği çimenlerin İtalya'nın bu bölgelerinden satın alındığından bahsetti. Yol kenarında akıp giden sakin nehirler ve çimenler çok büyüleyici görünüyor. (Elektrik telleri hariç)
Öncelikle belirtmeliyim ki Floransa yürüyerek gezilebilecek küçük ve düzenli bir şehir. Tur otobüsümüz Floransa'ya vardığında ilk olarak yürüyerek Piazza della Signoria'ya geldik. Floransa'nın ortasındaki bu meydanın en önemli özelliği Rönesans heykelleriyle donanmış olması. Meşhur Davut heykeli de bu meydanda yer alıyor. Daha önceleri heykelin orjinali buradaymış fakat insanların el sürüp heykeli yıpratmaya başlayınca orjinali Accademia Gallery'e taşınmış. Meydandan fotoğraflar böyle...
Bu meydan açıkhava müzesi gibi gerçekten ve eğitmen olsanız öğrencilerinizle gelip Rönesansı tümüyle anlatabileceğiniz kadar zengin...
Piazza della Signoria da bolca gezinip heykelleri inceledikten sonra Arno nehri üstündeki eski köprü Ponte Vecchio'ya geçtik. Floransa da bulunan 6 köprüden en eski ve en ünlüsü bu köprü. Medici sarayı ile Uffizi'yi birbirine bağlıyor.
Arno nehiri boyunca yaptığımız yarım saatlik bir geziden şehrin göbeğinde bulunan Floransa Katedral'ine (Duomo di Firenze) geçtik. Gotik tarzda yapılmış katedralin dışı pembe, yeşil ve beyaz mermerlerle işli. Girişindeki büyük saat dikkat çekici ve hala çalışıyor. Katedrale giriş tabiki ücretsiz, fakat omuzlarınız ve bacaklarınız kapalı olmalı, aksi halde içeri alınmazsınız. Katedralin çevresinde örtünebileceğiniz fular tarzı örtüler mevcut. Yaklaşık 8 Euroya satın alabilirsiniz.
Katedralin içindeki freskleri de incelemenizi tavsiye ediyorum. Biz katedrali de gezdikten sonra zorunlu öğle yemeği aramızı verdik. Klasik öğle yemeğimiz olan pizzalarımızı yedikten sonra tur 2,5 saat boş zaman bıraktı bize. O süre içinde rahat rahat gezebileceğimiz, sıra beklemeyeceğiz bir yer seçmek zorundaydık. Gönül isterdik Uffizi'yi gezelim, fakat süre kısıtlı olunca biz eski saray'ı Palazzo Vecchio'yu seçtik. 
Eski Saray dediğimiz bu bina günümüzde hala Belediye binası olarak kullanılıyor. Aaaah ah diyeceğim burada siz ne demek istediğimi anladınız :) Nerede bizim Belediye Sarayları(!) nerede Palazzo Vecchio. Neyse efendim bu eski saray bir dönem Rönesans'ın doğuşunda etkili olmuş,meşhur Medici ailesine de ev sahipliği yapmış. Floransa'nın İtalya'nın başkenti olduğu dönemlerde ise Dış işleri Bakanlığı olarak kullanılmış bina. Giriş ücretli ve 8 Euro. İçeri girer girmez sizi bu şirin havuz karşılıyor.
İçeride bir çok sanatçının bir sürü eseri var, gerçekten anlatmakla bitmez. 2 saatte de gezilecek bir yer değil aslında bir tam gününüzü buraya ayırsanız yeridir...
Fluluğuma bakılırsa Ceyhun bu fotoğrafta, benim hiçbir önemim olmadığını vurgulamak istemiş sanırım :) Aşağısı da Belediyenin toplantı salonu.
O kadar çok eser var ki Eski Sarayda, anlatmak imkansız, en iyisi ilk fırsatta gidip görmeniz :) Eski Saray'ın dışarıya açılan pencerelerinden birinden Floransa böyle görünüyor.
İlk fırsatta bir kere daha gidip, daha uzun zaman geçirmek istediğim bir şehir oldu Floransa. Her köşesi sanat bu şehrin. Buraya bir daha geleceğim düşüncesiyle şehirden ayrıldık. Bir gün sonra öğlen saatlerinde uçağımız vardı ama her fırsatı değerlendiren biz sabahtan Kolezyum'a gitmeye karar verdik. Yarım günlük roma gezimize bir sonraki yazıda yer vereceğim. Merak edenlere duyurulur :)

29 Ekim 2013 Salı

İTALYA - NAPOLİ

Napoli deyince akla ilk gelen Pompei şehir kalıntılarına bir önceki yazımda yer vermiştim ki kendisi burada. Pompei turu öğle yemeğiyle son bulunca Napoli'ye doğru dönüş yoluna geçtik. Yanlış hatırlamıyorsam Pompei Napoli arası 25-30 dakika sürüyor. Pompei de gezerken yorulmuşsunuzdur bu süre dinlenmeniz için ideal. Biz turla Napoli'ye vardığımızda önce yerel yiyecek içecekler satan bir dükkana götürüldük. Burada Napoli ve çevresinde daha yaygın olan Limoncello isimli içeceği tadabilirsiniz. Kendisi sarı renkli, kolonya kokusunu çağrıştıran limon likörüdür :) Aynı zamanda bu dükkanlardan yerel baharatlar, makarna sosları yada makarna çeşitleri de satın alabilirsiniz.
Tur rehberimiz Napoli hakkında bize kısa ve enterasan bilgiler verdi ben de size gördüklerimi aktarmaya çalışacağım. Öncelikle Napoli de hiç yeni, sıfır dediğimiz araba göremezsiniz. Yollar o kadar dar ki arabalar park edebilmek için sürekli birbirlerine dokundurmak suretiyle çarptıkları için bütün arabaların sağı solu yamuk ve nasılsa yeniden vururlar diye kimse arabalarını yaptırmıyor. Zaten sigorta şirketleri de Napoli'ye kayıtlı olan arabaları sigortalamıyorlarmış, sanırım batmamak için :) Napoli ve çevresi meşhur İtalyan mafyasının yer aldığı bölgeler olduğu için Napoli'ye giden yaklaşık 20 yıldır bitmemiş otoyollar olduğu söyleniyor. Devletin yol yapımı için gönderdiği ödeneğin mafya tarafından gasp edildiği ve yol yapımının sürekli devam ettiği belirtiliyor, biz giderken de yol yapım çalışması vardı ve rehberimiz burada Roma'dan kalma yollar bile var, yol yapım çalışmaları o kadar yavaş yani demişti :) Napoli İZmir'in İtalya versiyonu gibi. İnsanları sakin, mutlu, huzurlu ve yavaş :) Tarlabaşı gibi pencereden pencereye çamaşırların asıldığı şirin sevimli fakat güven vermeyen sokakları var :) Ünlü 2 alışveriş sokağı var, onların birinde harika bir cam tavanı olan alışveriş merkezi var.
 
Bu alışveriş sokaklarından biri Via Toledo. Aradığınız birçok markayı burada kolayca bulabilirsiniz. Bizim alışveriş pek ilgimizi çekmediği için dadanmadık fakat ucuz ve kaliteli bir İtalyan kozmetik markası olan Kiko'yu burada bulabilirsiniz. Kiko ile ilgili yazı için diğer bloguma buyurabilirsiniz. Buradan :)
 
Napoli'nin iç kısımları İstanbul'a benzerken kordon tamamen İzmir :) Sahil şeridi gerçekten harika. Karşısında Capri adası ile Napoli gündüz olduğu kadar eminim akşamları da etkileyicidir. Bu arada Capri adasına gidemedik ama kapri pantolonların Capri adasından çıktığını da belirteyim :)
 
Biz sahilde bu manzara karşısında mutlu mesut gezerken turun kalkış saatine 10 dakika kaldığını ve nerede olduğumuzu bilmediğimizi farkedince koştura koştura şehir merkezine gittik. Giderken de yolda bu amcaları gördüm, turu kaçırabileceğimizi gözardı ederekten fotoğraflarını da çektim.
Benim, her şeyi bir bakışta anlayan sevgilim her ne kadar "Ya şimdi adamın elinde tuttuğu demir çubuktan bir parça adamın elbisesinin kolunun altından geçip adamın oturduğu yerin altına zıbık zıbık oy bıbık" türü açıklamalar yaparak şaşkınlığımı yarıda bıraksa da bence yine de ilginç işte :) Bu son kare fotoğrafımdan sonra zor da olsa tur obotüsünü bulup binip Roma'ya döndük. Gerisini hatırlamıyorum çünkü o kadar yorgundum ki sanırım otele kadar uyudum :) Bir gün sonra da sanatın başkenti Floransa'ya yolumuz. Floransa yazısı da çok yakında burada olacak. Görüşmek üzere...